Zehra, Yasemin, Neslihan

Sıradaki serzenişim Neslihan, Yasemin ve Zehra’ya.
Zehra aynı annesine benziyor. Bir tutam buruk her zaman. Gözlerinin hipermetropluğundan mıdır bilmem ama her an buğulu gözleri. Ha ağladı, ha ağlayacak. Tebessümün kıymetini bilen lâkin ar ederek mütebessimliği seçen. Belki kendisine yakıştırmayan. Annesi gibi. En sevdiği arkadaşı tabirine uygun kimsesi yok. En sevdiği kitabı var. En sevdiği mendili. En sevdiği tesbihi. En sevdiği mektubu. Dünyaya bel bağlamak cümlesindeki bağlı olan her pamuk ipliğini satırlarıyla kesmiş. Ne muazzam. Zehra, çok oldun artık sen; şu görebildiğim dünya gözlerimce. Çok ol Zehra, küçücük kainata çok ol!
Yasemin, bir tutam yasemin gibi naif ve vefakar. Aynı babası. İnce düşünceden ölecek kadar arz niyetli. Kalmış mı böyle insan dedirtiyor. Mütevazilikte tek yarıştığı kişi babası. Yasemin’in çocuğu da Yasemin’e benzer inşallah. Kulaklığını kulağından ayırmaz Yasemin. Ne dinliyor da kendinden geçiyor hala anlamış değilim. Ne dinliyor da ağlamaktan perişan olan gözleri her an tebessümle bakıyor etrafa. Hüzün içindeki ümitli bakışı ne demek istiyor?
Neslihan. Ah Neslihan. Ninesiyle dedesinin göz nuru Neslihan. Emanet Neslihan. Emin Neslihan. Hala küçücük bir çocuk Neslihan. Neşesi gecenin en koyu karanlığında tüm kainatı aydınlatacak kadar bol olan Neslihan. Çehresi nurlu Neslihan. Unutmak eylemini unutmuş Neslihan. Lacivert tükenmez kalemi dost, bir tutam saman kağıdı sevgilisi olmuş. Çok sevse de tükenmez kalemi kullanmaya yüksünüyor, ömrün tükendiği şu dünyada. Hafazanallah asi gelmekten korkan Neslihan. Allah onunla beraber bizi de bağışlasın. Ninesi ve dedesi mutlak cennetlik.
Zehra, Yasemin ve Neslihan; ruhlar aleminden kalma bir avuç insan. Haydi dünyada da rastlaşın!