Susamış kuşa derman olmak için ağlıyorum ben.
Sadaka niyetine.
Canının yongası olmuş beş metrelik bez Seyyah’ın. Başka da bir şey istemem der durur. Susamış sandım ‘su’ diye haykırdığı o an. Nasıl ki Hacer annem, yana yana su aramıştı İsmail’i için, tam da öyle bir telaş içindeydi Seyyah. Meğer namaz vakti girmiş!
Hissetmiş gibiydi. Çarşı-pazarın altını üstüne getirmiş altı üstü beş metrelik bez için. Yadigâr olan kınısından vazgeçerse, istediğini alabilecekti. Vazgeçti. Zaten onun hesabını vermek de zor gelirdi ona. Son vaazını da dinledi Cuma vakti. Son kez gözlerinin zekatını verdi, son namazını eda etti.
Ben böyle zamanlarda ne yapılacağını bilmeyen bir acizim. Hızır’ı, yoldaşı bellemiş Seyyah yalnız kalmazdı elbet. Hızır onun yoldaşı, O kimilerinin yoldaşı olmuştu. Dünya gözlerimce dahi görebildiğim heybesinden bereket taşıyordu mübarek. İnsanlar sırtlarında ahlarla kambur olurken, o aflarıyla kanat geçirmiş kollarına. Melekler başına üşüşmüş dua ediyorlar. Melekler en güzel selamı getirmişler. Azrail en güzel elbisesini takınmış onun için. En güzel diyara giderken elinden tutanın kendisi olduğu için Azrail de pek mutlu. En güzel seyahatine az vakit kalmıştı elbet. Ve elbet can kolay çıkmayacaktı candan. Sevgililer Sevgilisinin kokusunu duyduğunu herkes anladı. Ve ardından bir Aleyküm Selam inledi. Dünya alemini terk ediyordu canım Seyyah, beni yalnız bırakıyordu. Acizdim, ölüm öldürülmüyordu. Beni bırakıp gitmesine biraz kızıyordum sanırım. Vedalar acı geliyordu insanoğlu için. Hele ben gibi acizler için.. Ben, Hz. Ayşe gibi olamazdım ki. Ben gidişin güzelliğinden mütebessim olamazdım!
Seyyah gitti. Çok ağladım. Düştüm, sürçtüm, incindim, kızdım, kırdım, döktüm. Ben Hz. Ayşe gibi olamazdım ki..
Hala ağlıyorum;
Susamış kuşa derman olmak için ağlıyorum ben,
Sadaka niyetine.